Bilirsiniz sevgili okur, fakir kelimeleri eğip bükmeyi beceremez. Yuvarlak değildir bu köşeden sizlere ulaşan cümleler. O nedenle Anayasa Mahkemesi'nin siyasi ve ideolojik bir aktör olarak ülke kaderindeki fonksiyonunu artık gizlemeye gerek görmediği bu dönemde yaşananları olabildiğince basitleştirerek algılamaya çalışır ve size de bencileyin o şekilde aktarırım.
İş bu nedenledir ki, karar yeter sayısı, yok içtüzük bilmem neyi filan bilmem. Bilmek de istemem; zira bütün bu alengirli şeyleri, isteyenin işine geldiği şekilde eğip büktüğünün şahidiyiz hepimiz.
Yaşanan bu teatral süreç iki şeyi son derece net bir şekilde gösterdi. Birincisi; hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. Cunta hevesini, kapalı toplum oluşturup oturdukları köşebaşlarını korumayı düşünenler artık başka kapıya gidecekler. Bu ülkenin girdiği demokrasi yolu bin bir türlü engel, takoz ve çukurlara rağmen kesintisiz devam edecektir. İkincisi ise; bu milletin değerlerini umursamayanların, dinini, imanını, inancını, genel karakterini oluşturan her dokuyu bilmeyen, bilmek istemeyen, farkında olmayan yahut olup da düşman olanların değişmeleri, karşı oldukları kişileri, kitleleri, zihniyetleri anlamaya çalışmaları mümkün değil ve olmayacaktır.
Medyasından akademik çevrelerine, apoletlisinden bürokrasisine, yıllardan beri çöreklenenlere kadar bu zihniyette olanlar için bir de çözüm önerim var tabii ki. Bunun için yazının sonuna bakınız.
Öylesine tuhaf, içler acısı bir ülke ki Türkiye, kendi Peygamber'ini anma törenleri 'gericilik' olarak yaftalanıyor. Milyonları temsil ettiğini söyleyen yürüyüşleri tertip edenler kürsüye çıkıp içlerindekini kusuyorlar, 'Kutlu Doğum törenleri şovdur.' diye. Aynı ibretli zihniyet 'Çocuklar bale yapsın, namaz kılmasın' demişti bir süre önce. Düzenledikleri mitingde özgürlük ve demokrasi adına bir talepte bulunmak yerine ülkenin geri gitmesini istiyorlar. Öyle olmasa mitinglerinde İstiklal Marşı okumak yerine 'Arkadaşım İbram Çavuş' türküsünü çığırırlar mıydı?
Ülkeyi tehlikeye sokan resimlere baktım. Birkaç tane minik çocuk başlarını örtmüş Peygamber'e olan sevgilerini ilahi ile söylüyor. Meğer bu çocuklar rejimi, o koca devleti yıkıyormuş! Öyle olmasa koca koca adamlar, tankları topları olanlar, 'Aha işte ülkeyi yıkmak isteyenler' diye bildiri neyim yayımlarlar mıydı? Aklımda karşılaştırmalı resim dersi yaptım. Bir yanda örtülü bacaksızlar, diğer yanda omuzları dolu, her tarafları madalyalı kocaman generaller. Kim kimden niye korkuyor, anlayamadım inanın!
Zavallı Deniz Baykal millete durumu nasıl izah edecek bilmiyorum; ama C.Başkanlığı seçiminde yaşanan komediyi gördünüz işte. Dünya tarihinde benzeri var mıdır acaba? Kendileri aday çıkarıp üzerinde mutabakata varmak yerine, 'vay sen niye aday çıkarıyorsun?' diye mahkemeye gitmek!
Peki aynı durum yarın genel seçimde olsa ne olacak?
CHP ve onun kayığına binen 12 Eylül uzantıları 'bizim aday çıkarmamız önemli değil, AKP'nin adayları milletvekili olamaz' diye mahkemeye başvurursa ne olacak? Anayasa Mahkemesi bu kez şöyle bir karar alır mı acaba: 'Evet haklılar AKP'nin milletvekilleri olmaz, onların yerine Deniz Baykal'ın atayacağı isimlerin milletvekili olmasına ikiye karşı oyçokluğuyla karar verilmiştir!' Gülmeyin, burası Türkiye, oluyor işte görüyorsunuz.
Gördünüz işte Malatya derebeyi, pardon rektörü konuştu: 'Yüzde 95 oy alsalar bile olmaz!' Daha ne desin adam?
Bütün bu müzelik şahıslar, tarihe ibretle geçecek olaylar bir yana, en azından cehaletlerini gidermek isterim. Bu isteğimde samimiyim. Hatırlarsınız bir dönem, 'Hac, Kurban Bayramı'na denk geldi' diyen soytarılar vardı, şimdikiler, 'Kutlu Doğum bilinçli bir şekilde 23 Nisan'a denk getirildi' diyor. Tüm bu insanlara karşı en azından Mızraklı İlmihal düzeyinde dinî bilgi almaları için yardımcı olmak isterim. En azından kendi kendilerini rezil etmezler. Hatta telefon da açtım bizim Resul'e, 'www.mizrakliilmihal.com' diye bir site açıp temel dinî bilgileri bunlara verelim diye. Ama açmadı telefonu keçeli kalem!
03 Mayıs 2007, Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder